19 Şubat 2017 Pazar

2020 YILINDA NEO-HALİFELİĞİN MERKEZİ TÜRKİYE


Friedman'ın 1996'da kurduğu, yaklaşık 70 analistin çalıştığı Teksas merkezli Stratfor (Strategic Forecasting Inc.), dış politika ve ekonomi konularında Pentagon dahil pek çok kuruluşa danışmanlık yapıyor. Analistlerinin çoğu eski CIA ajanı, o yüzden de Stratfor için ABD'de "gölge CIA" diyorlar. Friedman, kehanetlerini jeo-politikaya ve tarihe dayandırıyor. Tahminleri ABD halkı tarafından da çok ilgi görüyor. Örneğin 2004'te yayınladığı "America's Secret War" (Amerika'nın Gizli Savaşı) çok satmış, hakkında çok konuşulmuştu.

Bugün dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olan Türkiye 2020'de 10'uncu sıraya yükselir. Rusya'nın çöküşüyle birlikte hem Avrasya'nın hem de Arap dünyasının en güçlü aktörü haline gelir... Türkiye'nin tarihi düşmanlarından Yunanistan, Balkanlar'daki kaos nedeniyle giderek güçsüzleşmiştir. Arap Yarımadası da, sadece petrole dayalı ekonomisiyle bir krizin eşiğindedir.

2020'ye yaklaşırken ABD'ye karşı son kozlarını kullanan Rusya'nın karıştırdığı Ortadoğu ve Balkanlar savunmasız ve güçsüz durumdadır. Türkiye için büyük fırsat! Bu fırsatı değerlendirecektir:

Etkisini Kafkasya'nın kuzeyine, Rusya ve Ukrayna'ya kadar ilerletir, Don ve Volga ırmaklarının arasındaki vadiye oturur, Rusya'nın tarım cennetine kurulur.

Kazakistan'ı din kartını kullanarak hakimiyeti altına alır, Orta Asya'ya iyice yerleşir. Artık Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir. Kırım ve Ukrayna'nın Odessa şehri bütün alışverişini Türkiye'den yapmaya başlar.

Asıl amaç hem Karadeniz hem Akdeniz'i kontrol etmektir: Bölgesel güç olmak istiyorsan bu şarttır. Bunun için de Türkiye Avrupa ülkelerini Boğaz'dan uzak tutmaya çalışır. Giderek büyüyen sınırlarını korumak için Balkanlar'ı da kontrol altına almak ister. Tabii orada çıkarları, o sırada sıkı bir ABD müttefiki haline gelen Macaristan ve Romanya ile çatışacak, taraflar Ukrayna'da kafa kafaya gelecektir.

Irak ve Suriye'de karmaşa vardır, Kürtler tam "Kendi ülkemizi kurmanın sırası" diye düşünürken Türkiye bu iki ülkeyi de kontrol altına alır. Bununla da yetinmez Arap Yarımadası'na kadar iner.

Türkiye'nin Akdeniz rüyasını gerçekleştirecek gelişme, Mısır'daki bir iç savaş sayesinde yaşanır. İslam dünyasının en önemli gücü haline gelen Türkiye, Mısır'daki huzursuzluğu bastırmak için bölgeye barış gücü gönderir. Böylece oraya da yerleşir ve Süveyş Kanalı'nı kontrol altına alır. Artık Kuzey Afrika'ya doğru ilerlemek çok daha kolaydır.

Ortadoğu'da Türkiye hakimiyetine girmeyen iki ülke kalmıştır: İran ve İsrail. İsrail direnir ama dört bir taraftan Türkiye'yle çevrilmiş durumdadır. Körfez'e hakim olan Türkiye, pratik olarak İran'ı da köşeye sıkıştırmıştır.

Ortadoğu'daki bu hakimiyetin sadece ekonomik ve askeri boyutta kalmasını yeterli görmeyen Türkiye işin içine dini de katar. Tam bir "halifelik" gibi davranır. Bu arada Osmanlı döneminin gücünü tüm dünyaya hatırlatmak istercesine başkenti de Ankara'dan İstanbul'a taşır. Böylelikle bölgedeki varlığını Müslüman ülkeler nezdinde meşrulaştırır.

Bu gelişmelerden hoşlanmayan ABD, boş durmaz ve bölgede Arap milliyetçiliğini körükler. Balkanlar'da da anti-Türk hissiyatı baş gösterir. Ne var ki büyük bir Avrasya ve Ortadoğu imparatorluğu haline gelmiş Türkiye için bunlar küçük sorunlardır.



CİA Başkanı Türkiye'ye geldiğinde Hilafeti gündeme getirmiş miydi?

Oktan Keleş, 27 Nisan 2011 tarihinde yazmış olduğu "MEHDİYE KARŞI HALİFELİK"  http://www.onaltiyildiz.com/artikel.php?artikel_id=149  yazısında;
...
"Son günlerde, son aylarda, Türkiye’de halifelik makamı ile ilgili birçok yorum yapılmaktadır. Bu yorumlar birden bire artış göstererek gündeme sokulmaya çalışılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde, Habertürk Kanalında konuşan Aytunç Altındal bile, Atatürk’ün gizli vasiyetinden bahsederken, “aslında Atatürk’ün Halifeliği kaldırmadığını, bir bakıma, belli bir süre için askıya aldığını” açıkça ifade etmiştir.
Bu oldukça şaşırtıcıdır. Şaşırtıcıdır kelimesini bu işi bilenler için söylemiyorum, şaşıranlar için söylüyorum.
Yine Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde, seçim öncesi bazı karışıklıklar çıkarılmış ve çıkarılmaya da devam edilmektedir.
Seçimlerden sonra yeni anayasa çalışmalarının olacağını hemen hemen tüm parti liderleri açıklamışlardır. Bu konudaki fikirlerini beyan etmişlerdir. Yine Sayın Başbakan, “Başkanlık Sistemini” tartışmaya açmıştır. Seçim beyannamesinde parlamenter sisteme vurgu kaldırılmıştır. Bu durum Başkanlık sistemine atıf gibi yorumlanmıştır.
Yine kamuoyunda, bazı isimlerin halife olup olamayacağı tartışılmaktadır.
Daha pek çok olayı örnek verebiliriz gelişmelerin nereye varacağına dair. Okuyup analiz edenler zaten bu sonucu çıkarıyorlardır. Büyük resim bize neyi göstermektedir
Şimdi halifelik konusuna gelelim:
Peygamber(sav) Efendimiz: “Benden sonra Halifelik 30 sene sürecektir.” Demiştir.   ( bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221) Efendimiz’in(sav) Bu sözünün mucizesi gerçekleşmiş ve 4 halife toplam 30 sene halifelik yapmıştır. Efendimiz (sav) “30 seneden sonra  ‘meliklik’ devri gelecektir,” demiştir. Dört halifeden sonra gelenin “ben melikim” demesi ile Peygamber Efendimizin (sav) bu sözünün mucizesi de gerçekleşmiştir.
Bu hadiseler, evliyaların ve diğer din büyüklerinin eserlerinin “kıyamet alametleri" bölümünde ele alınıp işlenmiştir.
Meliklik devri ile halifelik, hanedanlığa (babadan oğula geçen) siyasi bir makama dönüşmüştür.
İslam ümmetleri içinde: Emeviler, Abbasiler ve Osmanlı bu siyasi halifeliğin gücünü kullanmışlardır.
Altını çizerek tekrar söylüyorum, 30 seneden sonraki halifelik, İslam’ın özündeki Kamil Halifelik değildir, siyasi bir halifeliktir.
Siyasi halifeliğin gücünü, tarihsel gelişim içerisinde birçok İslam Devlet’i kullandığı gibi Osmanlı da kullanmıştır. Osmanlı da İslam ümmetinin hamisi olmuştur. Ta ki, Osmanlı Devlet’i zayıflayana kadar siyasi halifelik kullanılmıştır. Bu bahis oldukça uzundur. Ama son dönemdeki halifeliğe bir göz atalım:
Osmanlı Coğrafyası içinde ve dışında sevilen bir padişah olan cennet mekan ll. Abdülhamid Han,  halife unvanı ile Sancak-ı Şerif-i çıkarmış, ne acıdır ki, araştırın bakın, hiçbir İslam ülkesi bu çağrıya biat etmemiştir. Diğer padişahlardan bahsetmiyorum bile.
Bilindiği gibi Şerif Hüseyin İngilizlerin dolduruşu ile kendini halife olarak ilan etmiştir. En meşhuru bu olduğu için hep Şerif Hüseyin’in ismi gündeme gelir. Ancak bir çok ülkede daha halifeliğini ilan edenler olmuştur. Aynı anda birkaç halife olmuş İslam ümmeti oyalanmıştır.
Çanakkale Savaşları’ndan bir örnek verelim.  Sancak çıktığında bu çağrıya biat edenler Anadolu coğrafyası ve Osmanlı’ya gönülden bağlı olanlardır. Devlet bazında Halife’nin çağrısına kimse kulak asmamıştır. Hatta karşı propaganda da bulunan devletler bile olmuştur. Bu çağrıya ta uzaklardan Avustralya’dan Molla Abdullah ve Gül Muhammed karşılık verirler: “ Halife sancak çıkarmış, biat edelim” diye. 
Anlatmak istediğim kıtalar ötesinden iki kişi biat etmiştir.
Tabiri caizse, bu halifelik makamı, güçlü bir devletin elinde, güçlü siyasi bir makam olur. Osmanlı Devlet’i zayıflayınca, halifeliğin etki gücü de azalmıştır. Gazi Paşa, bunu bildiği için, bu müessesenin güçlü devlet elinde, güç kazanacağını bildiği için, zaten fiilen yaptırım gücü olmayan bu müesseseyi devam ettirmemiştir.
Davut A.S Kılıcı’nın üzerinde ve kitabesinde: “ Bu kılıç Mehdi A.S’ın eline geçecek ve o da Deccal’in kafasını kesecektir.” Bu Kılıç’ın ahir zamanda bir görevi vardır. Mehdi A.S ve ahir zaman ile ilgili birçok bilgi mevcuttur.
Ahir zamanda olduğumuza göre, İslam’ın realitesi, HALİFELİK DEĞİL, MEHDİ A.S’dır.
Elbette böyle bir müessesenin (halifeliğin) İslam dünyası için birleştirici olma özelliğiyle önem arz etse de: Son sözü Peygamber Efendimiz (sav) hadislerinde açıkça söylemiştir.
O halde, romantik ve sanal bir halifelik peşinde koşmak ne kadar gerçekçidir?
Mehdi bahsi ise daha uzun ve detaylı bir konu.
Mehdilik ve Halifelik konusunu iyi bilen şer güçler; yıllardan beri bu konularla ilgili senaryolar yazıp uygulamaktadırlar. Şizofrenik vakaları ve sahte Mehdileri bir kenara bırakıyorum. Hıristiyan aleminin İsa projesi olduğu gibi, İslam ümmeti üzerinde de sahte Mehdi ve halife projeleri her zaman var olmuştur.
Şimdi Siyonistler yine bana kızacak ama şunu iyi biliyorum ki, Siyonist oyun kurucular, her dönem ellerinde, Mehdiliğini ilan edecek iki şahıs bulundururlar. Bu iddialarını da çok çeşitli argümanlarla desteklerler.
Ben şahsen Hz. Mehdi’nin geleceğine inanan biriyim. Mehdi’nin çağında olduğumuza da inanmaktayım. Benim gibi milyonlarca Müslüman da böyle olduğuna inanmaktadırİşte bunu bilen gizli servisler, bu inancı potansiyel bilip, bunu suiistimal edebilirler. Ellerinin altında bulundurdukları sahte mehdileri, halifeleri konjonktüre göre piyasaya sürebilirler. Burada amaç, İslam ümmeti içersinde fitne çıkarmak, hadiseleri kendi doğrultularında yönlendirmektir. Bütün bu gelişmeler bile beklenen gerçek Mehdi’nin alametleridir. Sahteleri (ciddi sahteleri) çıkacak ki, Allah ümmete gerçeğini nasip etsin.
Şimdi:
1-CIA ve Siyonistler, şu andaki dünya konjonktürüne göre İslam Bölgelerinde böyle sahte Mehdi ve Halife oyununa Türkiye’yi alet etmek için çalışmakta mıdırlar? Yukarıdaki büyük resim dediğim kısa analizden anlaşılacağı üzere bu emareler görülmekte midir?
2- CIA Başkan’ı Türkiye ziyaretinde, Halifelik konusunu açmış mıdır? Bunun yan planı Mehdilik gündeme gelmiş midir?
3- Böyle dış güçlerce desteklenen halifelik makamıyla, İslam ülkelerini kontrol altında tutmak ve bunun taşeronluğunu da Türkiye’ye yaptırmak için  gerekli ortam uygun değil midir?
Anlayan anladı...
Büyük Türkiye’nin bölge ve İslam ülkeleri üzerindeki etkisi bu yolla azaltılmak mı istenmektedir?
Bu konuda son sözüm, herkesin bir planı varsa, Allah’ın da bir planı var.
İnşalah 2023 yılında büyük cihan devleti, BÜYÜK TÜRKİYE olacak ve bu engellenemeyecektir.
Milletimiz oyunlara gelmemeli, basiretli olmalıdır. Peygamber Efendimizin (sav) hadislerini unutmayınız. Tasavvuf büyükleri Efendimizin (sav) bu hadisini gayet iyi bilmektedirler.
Gazi Paşa’nın sanki bu konuda onayı varmış gibi kulaklara üflenen projeye karşı dikkatli olunmalıdır. Gazi Paşa’nın vasiyeti mevcuttur. Bu vasiyet Büyük Türkiye’nin kuruluşu ile alakalıdır. Vasiyeti saptıranlara karşı uyanık olunmalıdır.
Şer güçler her şeyin farkındalar. Biliyorlar ki, İslam dünyaya hakim olacak, bu da Türk Sancağı altında gerçekleşecek, Mehdi gelecek. O zaman bunun karşısına; sanal halifelik ve sahte mehdilerle çıkarlarsa, ne kadar direnirlerse onu kar sayacaklar.
İslam’ın halifesi ancak Mehdi olur.
Ahir zamanda olduğumuzu unutmayalım."
 Oktan Keleş yukarıdaki analizini 27 Nisan 2011'de yazmıştı.

Bundan Sonra ;
Dünyada Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak.
Bütün Dengeler Alt Üst Olacak.
Yeni Bir Dünya Düzeni Kurulacak.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder